28 Haziran 2009 Pazar

10 Haziran 2009 Çarşamba

ÇOCUKLAR VE RAMAZAN




ÇOCUKLAR VE RAMAZAN


Çocuklara Ramazan’ın farkını hissettirin


İftar vaktinin erken olması sebebi ile çoğu insan orucunu işyerinde açacak. Hiç olmazsa ilk günde imkanlarınızı zorlayıp orucunuzu evinizde ailenizle birlikte açmaya çalışın! Çocuklar Ramazan'ın farkını hissetsin!


Teravihe çocuğunuzla gidin

Elinden tuttuğunuz çocuğunuzla birlikte teravih namazına gidin. Namazdan sonra, önce çocuğunuza küçük; ama onun hoşuna gidecek bir hediye verin. Sonra yanınıza aldığınız çikolata ya da şekerleri teravihe gelen diğer çocuklara dağıtarak onlara Ramazan’ın rahmet yüzünü bir kere daha gösterin.Ekonomik durumunuz iyiyse bunu sık sık yaparak camiye gelen çocukları sevindirin.

Çocukları camiden kovmayın

Teravihtesiniz, huşu ile namazınızı kılıyorsunuz. Çevrenizde yüzlerindeki rahmetten izlerle muzipçe dolaşan hatta safların arasında koşuşan çocuklar var. Halden anlamayan bazı nadanların onların koşuşturmasından rahatsız oldukları belli.

Çocuklara kızarak sert sert bakışları ile onları azarlayanların aksine, siz nazarınıza rahmeti yerleştirin ve kendilerinden hoşnut olduğunuzu izhar edin. Namazdan sonra da karşılaştığınız çocuğun başını okşayıp onu tebrik ederek “Allah ibadetinizi kabul etsin” deyin.


Çocukların dinî eğitiminde bu ay bir fırsattır

Eğitim, büyüklerin kendilerini takip eden nesli her yönden geliştirmek, çelişki ve tutarsızlıklardan kurtarmak, ahenkli davranış ve olgunlaşmış şahsiyete ulaştırmak için gösterdiği çabalar bütünüdür. Eğitim için müsait ortamın, heyecanın, motivasyonun ve uygulama yapma imkânının bulunması şarttır. Çocuklara İslâmi eğitimin kazandırılmasının en müsait ortamlarından biri de Ramazan ayıdır.

Heyecan, eğitimi hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran bir husustur. Bu itibarla heyecanın eğitime verdiği olumlu ve olumsuz olmak üzere iki yönlü etkisi vardır. Öğrenilecek şeyle aynı yönde olan heyecanlar eğitimi kolaylaştırır; fakat öğrenilecek şeyle zıt yönde olan heyecanlar eğitimi zorlaştırır. Meselâ Ramazan ayının heyecanı, İslâmi terbiyeyi kolaylaştırarak İslâm eğitimine olumlu bir katkıda bulunur. Bunun yanında İslâm örf, âdet ve ahlakıyla uzaktan yakından hiç alâkası olmayan bazı bayramların heyecanı ise çocukların İslâmi terbiyeyi kazanmalarına engel olur. Heyecanın en büyük neticesi motivasyonu ortaya çıkarmasıdır. Kısaca motivasyon, öğrenilecek şeye karşı iradeli olarak ilgi ve merak duymaktır. Herhangi bir şeye ilgi ve merak duymadan onu öğrenmek mümkün değildir. Bu sebeple ilgisizlik ve dikkatsizlik, öğrenme ve anlamaya engel olan kalbe çekilmiş bir perdedir. Artık bugün çocuğa motivasyon kazandırılmadan eğitim ve öğretim yapılamayacağı bütün dünya eğitimcileri ve pedagogları tarafından kabul edilmiş bir husustur. Bunun yanında halkımız arasında "Merak ilmin hocasıdır" sözü yıllardır kullanılmış ve adeta atasözü haline gelmiştir.

En büyük muallim ve terbiye edici olan Kainatın İftihar Tablosu Peygamber Efendimiz (sas) de, bir şeyler anlatmak istediğinde ashabının ilgi ve merakını uyandırarak motivasyonunu artırırdı. Bütün bunlardan da anlaşılıyor ki, Müslüman anne–babanın yapacağı ilk iş, çocukta harekete geçirici güç olan ilgi ve merakı temin etmektir. Bu sebeple dikkati toplamak için mübarek Ramazan ayı, oruç, teravih namazı, imsak ve sahur gibi çeşitli motiflerden faydalanmak lazımdır.


Çocuklar sizi namaz kılarken görsün

Bugün bir başlangıç yapın. 1,5-2 yaşından büyük çocuğunuz varsa onların bulunduğu bir ortamda namaz kılın. Onlar sizlerin önlerinize gelsin, sırtınıza çıksın. Onlara müdahale etmeyin. Peygamberimiz de bu şekilde davranmıştı.


Çocuklarınız sizi namaz kılarken görsün. Bu onun zihnine yerleşecek ve ileride evde sizin yaptıklarınız adına çok önemli bir hatıra olarak kalacaktır. Mümkünse namazlarınızı evde eşlerinizle birlikte cemaat yaparak kılın. Böylece namazınızın yirmi yedi kat daha fazla sevap getireceğini Efendimiz (sas) haber veriyor.


Kaynak: Zaman

14 Nisan 2009 Salı

Bir baba olarak efendimiz...




Bir baba olarak efendimiz...


Sevgili peygamberimiz (s.a.v) ile kızları arasında özel bir konuma sahip olan hz Fatıma ra. arasında geçen hatıralar baba-evlat ilişkileri konusunda ümmetine son derece önemli,açık ve anlamlı mesajlar içermektedir..

Denebilir ki en sevgilinin en sevdiği evladıyla birlikte yaşadığı sevinçler hüzünler ve acılar hala her biri birer değerli örnek olarak duruyor karşımızda..

İlk örneğimiz hz Fatıma'nın nikahının kıyıldığı günle ilgili...gözyaşları yanaklarından süzülüyordu..
Nikah merasimi tamamlanmıştı..Bir tabak taze hurma ve bilalin dağııttığı şerbet ikramından sonra davetli ashabın şahitlik ederek dualarda bulunduğu cemiyet sona erdiğinde sevgili peygamberimiz hz Ali ile nikahlarının kıyıldığını ciğerparesi Fatımaya haber verir..

Bu esnada dökülen gözyaşları yanaklarını ıslatıyordu...
Kızı Fatıma dayanamadı sordu:
-Niçin ağlıyorsun? neden böyle hüzünlüsün?Şefkat dolu yüreği ve ipekten daha yumuşak sesiyle,hüznün ettiği sözlerle cevap verdi nebiyyi ekrem:-kızım,doğrusu ağlayışım senin için..çünkü sende benim gibi annenden mahrum kaldın..

Keşke Hatice de sağ olsaydı,sevinçlerimizi paylaşsa,çeyizlerini kendi eliyle hazırlasaydı..İşte bunun için ağlıyorum...Bu tablo sıradan bir düğün tablosu değildi..Bu tablo,bir babanın evladını gelin ederken ağlamasınında "erkekliğe yakışacağını" anlatan bir tabloydu...
Yine bu tablo şefkatin ve vefanın peygamberi,kız evladına sahip tüm babalara sunduğu en güzel örnek tabloydu..

Hırkasını kızının altına sererdi..Sevgili peygamberin kızı ile olan beraberliklerinde derin bir sevgi ve saygı vardı..Kainatın efendisi sahip olduğu maddi ve manevi makamları bir kenara bırakarak,biricik kızını görmekten son derece sevinç duyan bir baba gibi karşılardı.

Zaman zaman evinde misafir eder,bazen de kendileri kızının evine giderdi..Kendisini görmeye gelen kızını önce ayakta karşılar,alnından öper,hırkasını çıkarıp altına serer ve ona değer verdiğini gösterirdi..,

Bu uygulama her defasında devam eder,efendimiz kızını ziyarete gittiğinde hz Fatıma da ayağa kalkar ellerinden öper ve sahip olduğu tek mindere kızını oturtururdu...
Cahilliye devrinde hiç rastlanılmayan bu uygulamayı gören insanlarda düşünceler değişmiş,hor görülen hatta diri diri toprağa gömülen kızlar artık bir değer olarak görülmeye başlanmıştı..Çünkü efendimiz "ben kızlar babasıyım" diyerek onlara verdiği değeri her defasında göstermiştir..

Bu bir devrimdi aslında...İbadete teşvik ederdi...hz peygamber herkese olduğu gibi kızının da manevi terbiyesine oldukça önem verirdi..Sabah namazına giderken kızının penceresinin önünde durur ve: Haydi kızım namaza kalkın diyerek bu vazifesini yerine getirirdi...

Yine bir kurban bayramı günü sevgili kızını çağırmış ve:

-Fatıma,kalk gel kurbanın başında bulun.Çünkü kurban kesildiği vakit akan ilk kan damlasıyla işlediğin her günah affolur.buyurmustur.

Kızının aile saadetini de önemserdiher aile de zaman zaman yaşanan tartışmalarda,kızına da damadına da anlayış ve nezaketi öğütleyen yönüylede günümüz babalarına güzel örnekler sunmuştur..Onlar küstüğünde onları barıştırır ve :Allah bana iki çok sevdiğim insanın barışmasına vesile kıldı,buyurdu.

Efendimiz (s.a.v) tutulduğu ateşli hastalığın artması üzerine son günlerini hz Aişenin evinde geçirmektedir.bir an olsun yanından ayrılmak istemeyen ciğerparesi hz Fatıma,o gün acının daha da şiddetlendiğini görünce:

-Vah babacığım ne kadarda çok acı çekiyorsun"diyerek gözyaşlarına boğulmuştu..
Bunun üzerine efendimiz sav: "Ağlama kızım baban bir daha acı çekmeyecek diyerek teselli etmişti"

Onun vefatıyla 5,5 aylık bir hasretten sonra adeta mum gibi erimiş,ve yeniden babasına kavuşmak üzere hasrete daha fazla dayanamamış ve gözlerini dünyaya kapatmıştır..zaten 5,5 aydır gözlerindeki yaşlar kurumuştur..

Rabbim efendimizi layık ümmet hz fatımaya layık evlat eylesin...

Amin.

13 Nisan 2009 Pazartesi

ÖZGÜRLÜK YASAKLARDA DEĞİL


Gül peygamberin (s.a.v) çocuk sevgisi



Gül peygamberin (s.a.v) çocuk sevgisi

YETİM ÇOCUKLARA KOL-KANAT GERİYORDU


Bir Bayram günü peygamber Efendimiz(s.a.v) ,
oynamakta olan bir gurup çocuğun yanına uğradı.

Orada arkadaşlarının oyununa katılmayan bir çocuk gördü.
Üzüntülü olduğu halinden belliydi.

Peygamberimiz, ona yaklaşıp halini sordu.
Çocuk, yetim olduğunu, babasının ölümünden sonra
anasının başkasıyla evlendiğini, kendisine bakacak
kimsenin olmadığını, işte bu sebeple üzüntülü
olduğunu bildirdi.


Peygamberimiz, onun
üzüntüsünü hafifletmek istedi ve; "İster misin ,
Muhammet senin baban olsun,Ayşe anan ve
Fatma da kardeşin olsun?" buyurdu.

Çocuk buna çok sevindi ve babaların en yücesi,
anaların en faziletlisi ve kardeşlerin en hayırlısı
ile yaşamaya gitti.